18 Ocak 2009 Pazar

Soran çok alan yok...

İki büyük şehir, bir küçük şehir dolaştım, alış yapan ticaret erbabına sordum; “alışveriş nasıl gidiyor”, “önceki yıllar mı iyi, şimdi mi iyi” diye. “Beyim nerede önceki yıllar, o günleri arıyoruz, siftahzıs gün kapatıyoruz, ticarethanemizi kapatacak duruma geldik, soran çok alan yok” idi aldığım cevaplar.

Gerçekten piyasalar kötü, para sirkülasyonu durdu. Neden durmasın ki, işsizlik had safhada, kuruluşları işleten yabancı şirketler işçileri döktüler, kendilerince bir sistem yürütüyorlar. Yabancının derdine mi seni “yarın ne yiyeceğim” endişesinin sarmış olması. Vatandaşımızda satınalma gücü kalmadı. Açlık sınırı 332 YTL. Bu parayı bulabilenler de azınlıkta malesef.

Hiç parasız kaldınız mı? Hiç açlık çektiniz mi? Tok açın halinden anlamaz.

Nüfus artışımız %2.5, işsizimizin sayısı 11 milyon, kalkınma hızımız %4 olsun. Cumhuriyetin birikimi kuruluşları haraç mezat sattılar. Kaç yılda kapatacağız bu işsizliği? Aylak kitlelere nasıl iş sağlayacağız?

Bizi yönetenlere sorduğunuzda, “bal gibi satarım” diyorlar. Kime satıyorsun, emperyalistlere; yani bizi işgal eden yabancılara.

Limanı sat, bankayı sat, telekomu sat, tekeli sat, tüpraşı petkimi sat...sat babam sat.

Atatürk bir Anadolu gezisinde gördüğü çocukların bacaklarının eğriliğini farkedince sağlık bakanına bunun nedenini soruyor. Bakan hemen cevap veriyor, “paşam yetersiz şeker alımından” diye. Atatürk de hemen bir şeker fabrikası kurulum çalışmalarını başlatıyor ve Alpullu Şeker Fabrikası kurulmuş oluyor. Bu şekilde Atatürk binlerce insana iş ve aş teknesi açıyor. Bugünkü yönetim ne yapıyor, talimat alıyor bir ağadan, bu kıymetli fabrikaları birer birer satıyor. 500 bin ton şeker ithal ettiler, 8 milyon üretici uzaktan baktı.. karlı çıkan sermaye sahipleri. İthal şekerden doldurdular ceplerini kasalarını, kasaları da alamadı, koştular yabancılara satılan bankalara.

Bu satılan yer ve işletmelerden elde ettikleri 25milyar doları, banka transferleri ile ülkelerine taşıdırlar. Biz ise KUMDA OYNAYALIM, SEYREDELİM KAÇIP GİDEN DOLARLARI.

Resmi kuruluşların bir köşesinde çerçeve yapılmış duruyor.. Nedir bu? Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi. İster alıp da okuyalım, ister asılı olduğu yerde okuyalım, bir bakalım. Ata’nın gençliğe hitabesinde bahsettiği konular bugün oluşmuş mudur oluşmakta mıdır.

Oluşmakta ise, aklıselim susmakta mı yoksa en azından mırıldanmakta mı, nerede?
Sözüm ona atatürkçü geçinen siyasi partiler, Ata’nın arkasına gizlenip nara atanlar... yalancı pehlivan olmayın. Her beyanat üç dakika içinde yurdumuzun her köşesinde bomba gibi patlıyor. Nerdesiniz bilim adamları,nerdesiniz entellektüeller, nerdesiniz yazarlar, nerdesiniz atatürkçü geçinenler.

OLİGARŞİ SARDI ÜLKEMİZİ BAŞTAN BAŞA. Neden siyasi partilerin üstten seçilmiş başkanları demokrasi diyorsunuz da, parti içi demokrasiden bahsetmiyorsunuz. Edemezsiniz çünkü “koltuk başkasının eline geçer ve hiç olurum” korkusu yaşamaktasınız.

Padişahlar, tahtlarına göz koyanların varlığını hissetti mi, bir emirname ile bu şüphelilerin kellelerini vurdururdu, iş biter, tehdit unsuru ortadan kalkardı. Şimdilerde ise, genel başkanlık koltuğunda gözü olanlar halihazırda genel başkan olanlar tarafından tespit edildi mi, bu şüphe veren isim hemen haysiyet divanına sevkedilir, orda da “ihracı vacip görülmüştür” denerek parti dışı bırakılır. Belki de çok yararlı olacak kişileri saf dışı bırakma mekanizması işler, padişahın kelle uçurma mantığı ile ihraçlar tamamlanır.

Grupta konuşturmazlar, konuşanı da bin pişman ederler. Bu isimlerin bir daha milletvekili seçilmeleri hayal olur.

İşte ülkemizin bütün sıkıntıları bu tek kişilerin yönetiminden doğmaktadır.

50 milyar dolar faiz ödenmekte, bölünce nüfusumuza bu faiz miktarını, kişi başına 1000 dolar düşmekte.

Yine kapıldık uluslararası sermayeye. Eski ismi kapitülasyon, yeni ismi yabancı sermaye. Vergisiz geçiniyor ülkemizde. LOZAN Sulh Antlaşması’nda İngiliz delegasyonundan Lord Cruzon kapitülasyonları görüşürken, İsmet Paşa’ya “bütün tekliflerimizi cebimize geri koyuyorsunuz, zaman gelecek tekrar önümüzde diz çökecek ve iade ettiğiniz teklifleri teker teker kabul edeceksiniz” der.

85 yıl geçti. Emperyalistlerin önünde diz çöktük. Yabancı sermayeyi tekrar kucaklayarak yurdumuzu sömürmesine çanak tuttuk, hala tutmaktayız. Kapitülasyonlar gitti, ismi değişerek yerine yabancı sermaye geldi.

Lozan antlaşması mı yanlıştı yoksa bugün yapılanlar mı yanlış

Vasfi NEBİOĞLU
Araştırmacı- yazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder